Wednesday, February 21, 2007

Sivrisinekler ve Chiungunya

Hindistan: Her şeyi düşünen insanın cenneti :P

Böyle yazınca biraz saçma görünüyor ama değil, gerçekten öyle. Şimdi anlatıyorum:)

Hani bazı insanlar uzak bir yerlere seyahate giderken yanlarında her durum için pratik bir şeyler bulundurur ya. Gereken bir şey gidilen yerde yoksa ortada kalmamak, keyfini bozmamak için. Mesela bir şey bağlamak, tutturmak gerekirse diye birkaç parça ip, mandallar, bir iğne, iplik, kalem, kağıt, katlanabilir bir askı falan gibi. Yer tutmayan ama gerekirse çok işe yarayacak, ama bir seyahatte de çoğunlukla en fazla bir kere işe yarayan, insana biraz da boşuna taşımış hissi veren şeyler. İşte Hindistan böyle ya gerekirse diye götürülen şeylerin gerçekten de her gün gerektiği, o yüzden de onları düşünen insanın düşündüğüne de taşıdığına da gerçekten değdiği yerlerden biri:) Her şeyi düşünen insanın cenneti işte:)

Çantamıza deli miyiz neyiz diye gülerek doldurduğumuz o kadar şeyin hepsini kullandık, ve onlar olmasa ne yapardık bilmiyoruz. Kesinlikle gerekliydiler yani. Ama nedense gitmeden önce okuduğum bir sürü yazıda Hindistan’a giderken hiçbir şey götürmeyin, tshirtünüzle gidin, hatta onu da bırakın, her şeyi oradan alırsınız falan gibi şeyler yazıyordu. İyi ki dinlememişiz:)Bilmiyorum, belki de bize böyle denk geldi ama götürdüğümüz her şey gerçekten gerekliydi:) Tabii bir de Hindistan’ın macera yaşamaya, kent hayatının boğucu şeysini kırmaya falan gidilen bir yer olma özelliği var:) Amaç böyle bir şeyse tabii mümkün olduğu kadar çok şeyi geride bırakmak lazım ki insan şöyle bir silkelenip kendine gelsin:) Ama geri dönüp hayatınızı sürdürmek istiyorsanız ne bulduysanız çantanıza tıkın:)

Ben bizim çantamızda her zamanki şeyler dışında neler vardı anlatayım mesela:) Hem bu arada oradayken tuttuğum notlarda unuttuğum bir şeyler varsa onları da anlatırım.

Yanımızdaki en önemli şeyler sivrisinek kovuculardı. Onlar olmasa şimdi Chikungunya olmamışsak bile kesin paranoyak olmuştuk. Hangi sivrisinek Chikungunyalı hangisi değil bilemiyorsun ki. Hepsi de organize şekilde insanın üstüne saldırıyor sağlı sollu. Hele de böyle kapalı bir alanda kıstırmışlarsa tamam. Artık nasıl başarılı korunmuşsak bir sivrisinek tarafından bile ısırılmadan eve döndük. Ama hala etrafta sineğimsi bir hareketlilik görünce şöyle bir irkiliyorum. Bakalım ne zaman geçecek:)

Ama korunmada gerçekten çok başarılı olduk. Bir sürü turistin kolu bacağı nokta nokta olmuştu sinek ısırığından. Bir de onlar sıcak diye kolsuz tshirtlerle kısacık şortlarla gelmişler tabii. Halbuki her gece televizyonda uyarı yapıyorlardı, uzun kollu ve paçalı şeyler giyin diye. Ben tabii gitmeden bir ay önce bitirdiğim tezimin alışkanlığıyla olsa gerek, Hindistan olayını doktoraya çevirdiğim için, biz o uyarıları taa İstanbul’dayken okuyup ona göre hazırlanmıştık:)

İyi ki de hazırlanmışız çünkü bu Chikungunya gerçekten ciddi bir sorundu. Chikungunya, Dengue, yani humma ve Malaria, yani sıtma gibi sivrisineklerin bulaştırdığı bir hastalık. Aedes sivrisineğinin dişisi tarafından taşınıyor ve insanlara bulaşıyor. Tek başına hastalık genellikle öldürmüyor, ama insanı o kadar kötü bir duruma getiriyor ve uzun sürüyor ki öldürmüşten beter ediyor. Baş ağrısı, ateş, kusma gibi belirtiler ve en kötüsü de eklemlerde çok şiddetli ağrılar yapıyor. Televizyonda hastalanmış insanları gösteriyordu. 5 metrelik bir yeri ağrıları yüzünden yarım saatte yürüyebiliyorlarmış. Hatta bazı insanlar dokunmaya, ışığa bile o kadar hassas hale geliyormuş ki hastalık geçene kadar, bazen aylarca karanlık bir odada yatmaları gerekiyormuş. Hastalığa yakalanan insanın bünyesi kuvvetli değilse, ya da başka bir hastalığı varsa, durum daha da kötüleşebiliyormuş. Gitmeden önce her gün gazetelerde, oradayken de televizyonda sürekli nerede kaç kişi ölmüş, hastalık nerelere yayılmış gibi şeyleri takip ettik. Her gün şehir şehir ölenlerin sayısını verdiler. Bir de tabii musonlar yeni bitmiş, her yer su birikintisi, hava sıcak. Tam sivrisinek mevsimi yani.

Ama bu kadar hastalığa, ölene, televizyonlardan yapılan uyarılara rağmen Hintliler yine de olayı yeterince ciddiye almış gibi görünmüyordu. Herhalde dini bir şey olsa gerek. Adamlar televizyonda yırtınıyor su birikintilerini boşaltın, evlerinizin çevresinde su olmasın diye, bunlar her yeri kova kova durgun suyla donatıyor ki sinekler içinde rahat üresin. Gerçi tabii Chikungunya yeni ama Dengue ve Malaria salgınları sürekli oluyormuş. Herhalde zamanla baktılar yapacak pek bir şey yok, böyle akışa bıraktılar kendilerini. Ama bari evleri sivrisinek üretim çiftliğine çevirmeseler.

Bir de daha temiz pak, gelişmiş konut bölgelerine gittikçe sinekler artıyor. Özellikle Delhi’de mesela bizim otelin olduğu kısım toz toprak içinde kahverengi, gri renkli bir yerdi. Sivrisinek vardı ama çok da değildi. Bir gün güneye, yeni konut bölgelerinin olduğu kısma bir indik ki sinekler vızır vızır. Tabii onlar da biliyor nerede yaşanacağını:) Dün bir belgeselde seyrettim mesela, Amerika’da galiba bir araştırma yapmışlar, kuşlar üst gelir grubunun hakim olduğu bölgelerde yaşamayı tercih ediyormuş. Bu bölgede bir çok farklı kuş cinsine rastlanırken, alt gelir grubunun oturduğu bölgede sadece güvercinler yaşıyormuş:) E sinekler de kuşlardan aşağı kalacak değil herhalde, onlar da nerede yeşillik, park, bahçe, havuz, temiz hava varsa oraya yayılmış tabii:) Bir de bu bölgeler sürekli bir gelişme ve inşaat halinde olduğu için her yer delik deşik, bir sürü inşaatı başlamamış temel çukuru var. Her apartman bölgesinin orta yerine kocaman bir çukur kazıp, içini de suyla doldurmuşlar ki o bölge için yeterli sineği üretebilsinler:) Haliyle konut bölgelerinde sinek üretimi çok başarılı:) Özellikle de Delhi’de. Tabii diğer şehirlerde de vardı sivrisinek. Jaipur’da mesela otelimizin kendi sivrisinek üretim havuzu vardı:) Sonra Kalküta ve Mumbai’de de özellikle fast food restoranları sinek üretimi konusunda uzmanlaşmıştı. Ama tabii bizle kim baş edebilir:)

Yanımızdakileri sayıyorum:) 2 şişe off sprey, sivrisinek kaçırıcı olduklarını internetteki araştırmalarımız sonucunda öğrendiğimiz okaliptüslü limonlu bileklikler, yine internetten öğrendiğimiz limonlu yapışkan bantlar, uzun kollu ince gömleklerimiz ve üç kocaman cibinlik:) Bunlar yetmediği için bir de oradan böcek ilacı ve tüp tüp Odomos, sivrisinek kaçırıcı krem aldık, bir tüpünü de İstanbul’a getirdik:) Biraz abartmış gibi görünüyoruz, biliyorum, ama dediğim gibi işte, internet sitelerinde yazanları dinleyip bunları almamış olsaydık ne yapardık bilmiyoruz.

Hintliler susam yağı gibi bir şeyler sürüyormuş galiba. Jaipur’a giderken trende bir aileyle konuştuk, onlar öyle söyledi. Susam yağı ve bir şey daha, şimdi unuttum, sinekleri kaçırıyormuş. Sonra bir de homeopathy ilaçları var. Bugüne kadar Chikungunya’nın aşısı ya da tedavisinde kullanılabilecek bir ilaç üretilmemiş okuduğumuz kadarıyla. Hastalananlar daha çok yaşadıkları sorunlara göre tedavi ediliyormuş. Eklem ağrısı varsa o gideriliyor, baş ağrısıysa ona göre bir şey yapılıyor ama hastalığın tedavisi için bir şey yapılamıyormuş. Hastalık kendi kendine geçiyor yani. Tabii böyle olunca da homeopathy, ya da belki alternatif tıp denebilecek yöntem bu konuya el atmış. Delhi’deki en büyük hastanenin çevresi bir sürü küçük homeopathy kliniğiyle çevrilmişti. Klinik dediğim de camında homeopathy yazan küçücük dükkanlar. Herhalde hastanede bir çözüm bulunamazsa hemen dışarıdaki bu dükkanlara gidip, onların ilaçlarını alıyorlar. Gitmeden önce Chikungunya’nın tedavisiyle ilgili bilgi aradığımda hep bu homeopathy ilaçları çıkmıştı karşıma. Bir sürü tartışma vardı, işe yarıyor mu, yaramıyor mu, kandırmaca mı, para tuzağı mı diye. Ama tabii bu hasta olduktan sonra denedikleri bir şey. Hasta olmamak için de işte susam yağı ve bir şey daha kullanıyorlarmış bazıları. Bizim susam yağımız yoktu belki ama onun dışında sivrisinek kaçırıcı her şey bizdeydi:)

O kadar çok kullandık ki ikinci şişe Off spreyin dibinde biraz kaldı. Zaten o tek başına yeterli olmazmış meğer. Çünkü her yere de püskürtemiyor insan. Üstümüze başımıza spreyi püskürtüp, kolumuza bacağımıza da odomos kremi sürdük de ancak tamamen sivrisinek kaçırıcı hale gelebildik:) Bilekliklerimiz işe yaradı mı emin değiliz. Ama kolumuzdan çıkarmadık. En azından insan kendini rahat hissediyor. Yapabileceğimiz her şeyi yapmış oluyoruz ya, artık sokarsa da sokar diyor insan. Sonra yapışkan bantlar vardı. Onlar işe yaradı. Özellikle de trende yatağımızı kalabalık bir sivrisinek ailesiyle paylaşacağımızı anladığımız sırada:) Varanasi’ye giden trene bindik, yataklarımıza çıktık, herkes yatar duruma geçti, ışıklar kapandı. Bizim tepemizdeki hala yanıyordu. Kafamı bir kaldırdım ki en az on sivrisinek lambanın etrafında toplanmış. Burnumun dibi. Hemen çıkardık yapışkan bantlarımızı tabii. Trenin sağına soluna:), tshirtün yüzümüze, elimize yakın yerlerine bir güzel yapıştırdık. Spreye, kreme de bulandık uyuduk gitti:) Aslında trende cibinlik de asmayı düşünmüştük:) Ama yapamadık, çünkü düşündüğümüz gibi tek başımıza kapalı bir yerde değil, insanlarla açık kompartımanda yolculuk ettik. Ama odalarımızda ne yaptık ettik üç cibinliği de kurduk. Annem çıkardı hemen iplerini mandallarını:) Odanın bir ucundan öbür ucuna, kapıdan duvara ipleri gerdik, cibinlikleri astık:) Etrafımızda uçup uçup çekip gittiler:)

Sivrisinek operasyonumuzun son parçası da uzun kollu gömleklerdi. Ama onu da sonra anlatırım artık. Onların biraz sıcakla da ilgili var çünkü. Bugün sadece Chikungunya sorununa parmak basmış olayım:P İyi günler:)

No comments: