Önce zaten rötarlı kalkan uçağımız, iniş takımlarındaki bir arıza! yüzünden geri döndü. Neyse sonunda uçak değiştirip yola çıktık, beş saat kadar sonra Delhi’ye indik. Tam pasaport kontrolünden geçerken bir fark ettik ki babam telefonunu düşürmüş. Telaş içinde nereye koşuşalım falan diye düşünürken neyse ki oradaki görevliye sorduk da uçağa kadar koşmadan telefonu bulduk. Meğer telefonu uçakta bulunca, bizim pasaport kontrolü sırasında telaşa kapılacağımızı düşünüp oradaki görevliye vermişler:) Adam yerimizi sorup hemen verdi telefonu. Zaten ilk defa yurt dışında yanımıza bir telefon almışız, nasıl konuşuluyor, işe yarıyor mu bilmiyoruz. Elimizde tek telefonla kalsak çok saçma olurdu yani.
Neyse. Bu olayı da hallettik, mutlu mutlu kontrolden geçerken bu sefer de bir aydır Hindistan gazetelerinde maceralarını okuduğumuz sivrisinekler üstümüze saldırmaya başladı. Orda bir sürü Hintli de vardı ama bunlar niyeyse artık bizim üstümüze üstümüze dalışlar yaptılar. Ama tabii biz de hazırlıklıyız. Hatta hazırlığı abartmış

Havaalanında böylece sinekleri de savuşturduktan sonra, taksi aramaya başladık. Hindistan dışından gelen uçaklar genellikle gece yarısı indiği için havaalanından otobüse binmek pek mümkün olmuyormuş. O yüzden taksiyle gitmek gerekiyor. Ben de gelmeden önce bir ay o forum senin bu blog benim dolaşıp bilgi toplamıştım. Her tarafta havaalanından kesinlikle prepaid taxiye binin yazıyordu. Yoksa en iyi ihtimalle kazıklarlarmış. Bir kaç tane kaçırılan turist bile olmuş. Kesinlikle prepaid taksiyle gitmemiz lazım yani. Kararlı kararlı geldik prepaid taxi standının önüne, ama içerisi karanlık. Ne görevli var, ne önünde bekleyen var. Ne yapsak diye düşünürken babam bir daha içeri bir baktı ki adam yerde uyuyor:) Cama vura vura uyandırabildik neyse ki. Kaşı gözü bir tarafta geldi, gideceğimiz yeri fişe yazdı, parayı aldı, döndü yine gidip yattı:) Gerçekten ilginç insanlar. Sıcaktan mıdır nedir bilmiyoruz artık. Bu standın hemen yanında özel şirketlerin standları falan da vardı. Bu gitti yattı, onlar da nasıl canlı sabahın köründe. Yırtınıyorlar müşteri kapmak için. Belki de karşılıklı anlaşıp, devlet görevlisi olanı ortadan çekiyorlardır.
Böylece sonunda kağıtta numarası yazan taksiye binip yollarda sürekli korna çala çala Ajanta otele geldik. Adam bütün yol korna çaldı. Zaten burada arabaların üzerinde “horn please” yazıyor. Korna sesi Delhi’nin normal sesinin bir parçası gibi, sürekli var. Bir de, başka bir ara daha uzun anlatırım ama sürücüler gerçekten çok başarılı. O hengamede kimse birbirine çarpmıyor, hep teğet geçe geçe gidiyorlar.
Biraz da bugün nereleri gezdiğimizi falan anlatayım bari de diğer şeyleri sonraki günler anlatırım. Yorulduk bugün. Uçakta uyuduğumuz üç saat uykuyla bütün gün fır döndük ortada:)
Sabah otele yerleştik, duş falan yaptık, uzun kollu gömleklerimizi giyip, off spreylere bulanıp kendimizi sokaklara attık. Ben gitmeden önce bulduğum bütün Hindistan forumlarını, seyahat bilgilerini okuyup her gün için program çıkarmıştım. Önce nereye gidilir, oradan öbürüne yürünür mü, rickshaw kaça gider hepsini not almıştım. Çünkü birkaç seyahattir böyle yapıyoruz, gerçekten rahat oluyor. Bu sabah da elimdeki programa göre rickshawa binip Red Fort dedik. Adam çıktı yola, ama gidiyor gidiyor bir türlü Red Fort’a gelemiyoruz. Elimizde harita var, ona göre otelden yürüyüş mesafesinde. Parayı baştan konuşmuş olmasak kesin dolaştırıyor derdik ama para belli. Bizi ne kadar çabuk bıraksa onun için o kadar iyi yani. Ama adam dolaşıp durdu. Tam da anlamadık ama ya yolları karışık yapmışlar ya da elimizdeki haritalarda bir yanlışlık var. Bakalım yarın falan belli olur. Neyse işte sonunda Red Fort’a gittik, oradan da Chandni Chowk’a ve Jama Masjid’e. Bunlar üçü Eski Delhi’nin en önemli gezilecek yerleri(Bu arada Eski Delhi gerçekten eski:) Babam Chandni Chowk’ta dolaşırken yarın dönsek mi falan diye espriler yapmaya başladı:)Hem de Hindistan’a gelmek isteyen esas oydu. Bakalım yenisi nasıl, onu da yarın öbür gün görürüz artık:))

Red Fort sadece eski kısmın değil bütün Delhi’nin en önemli turistik yerlerinden biri aslında. Ama şu anda gerçekten kötü durumda. Görevliler bazı kısımları kapatmış, ellerindeki planlara, resimlere bakarak restorasyon yapmaya çalışıyordu. Umarım olur, çünkü şu anda pek


Neyse:) Red Fort’u gezip, karşısındaki Chandni Chowk


Chandni Chowk’ta farklı dinlerin tapınakları sıralanmış. Bu Jain hastanesi ve tapınağını geçince, biraz ileride de Sikh tapınağı var. Orada da küçük bir vukuatımız oldu tabii bizim:) Yerde bir su var, insanlar dua edip o suyu içiyor. Biz de o kalabalıkta şaşkın şaşkın içeri bakarken yanlışlıkla yerdeki suyu görmeyip içine basmışız. Hemen yarı çıplak göbekli bir adam gelip elinde mızrağıyla bizi nazikçe:) kovaladı. Biz gidene kadar da etrafımızda döndü durdu. Biz de tırıs tırıs olay yerini terk ettik tabii:) Ama su yol ortasında olduğu için habire içine basan oluyordur herhalde. Napalım turistiz biz de. Olacak o kadar:)
Sikh tapınağını geçince ileride bir tapınak daha var ve sol tarafa doğru giren yollardan geçerek de Jama Masjid’e ulaşılıyor. Biz de mızraklı adam tarafından kovalanışımızın üstüne bir bardak soğuk kahve içip Jama Masjid’e gittik.


Neyse işte Chandni Chowktan yürüyerek Jama Masjid’e gittik.
Jama Masjid büyük kubbeli, avlusunda güvercinler uçuşan bir cami. Kubbesi biraz Kremlin Sarayını andırıyor. Aslında buraya gelmemizin en önemli nedeni minaresine çıkıp şehri yukarıdan görmekti. Yönümüzü çıkarabilmek için bildiğimiz binaları falan yukarıdan bir görmek istemiştik. Ama onu da yapamadık çünkü ayakkabılarımızı kapıdaki yığının içine bırakmamak için babamla biz ayrı ayrı girdik içeri. Minareye de kadınlar yanlarında erkek yoksa çıkamıyorlarmış. Sonuçta biz yukarı çıkamadık yani. (Bu arada biz annemle baktık minareye çıkamıyoruz, o kadar da para vermişiz içeri girmek için, bari etrafı iyice bir gezelim diye caminin Red Fort'a

Gelmeden önce ne nerede hemen çıkarırız, bir sürü yere yürürüz diye düşünmüştük. Çünkü baktığım haritalarda çoğu yer yürüyüş mesafesinde görünüyordu. Ama galiba burada yürüyerek dolaşmak pek kolay değil. Hem mesafelerde bir yanlışlık var gibi, hem de yollar güzel güzel giderken bir anda bir çöplük, sonra yerde yatan insanlar, sonra yine temizce bir bölge. Her şey yan yana yani. İnsan bir anda kendini çöplüğün içinde buluveriyor. Yönümüzü de çıkaramayınca yürümek biraz zor. Belki de ilk gün diye böyle olmuştur, zamanla alışırız. Bakalım.
Bugün Jama Masjid’i de gezince Eski Delhi’de gideceğimiz yerleri bitirmiş olduk. Rickshawa binip otele dönmeden önce bir şeyler yemek için Yeni Delhi’nin merkezine, Connaught Place’e gittik, sonra da otele. Connaught Place, İstanbul’da Taksim gibi. Çok canlı bir yer ve şehrin kalbi. Bir merkez ve onun etrafındaki daire şeklinde yollardan ve merkezden çıkarak bu daireleri kesen dik caddelerden oluşan çok düzenli bir yer. Ama yıkılacakmış galiba. Etrafta yenileme çalışmaları ve kapatılacak yollarla ilgili yazılar vardı. Yine de herhalde çok büyük bir değişiklik yapmazlar. Bir sürü yabancı marka, bankalar, ofisler, restoranlar, hepsi burada toplanmış çünkü. Biz de buradaki iki mcdonaldstan birinde yemek yedik ve şimdi de oteldeyiz. Mcdonaldslar burada çok işimize yarayacak herhalde çünkü yemeklerin hepsi çok acı.
Neyse. Bugünlük bu kadar yazayım. Yarın yine neler yaptığımızı anlatırım. İyi uykular :)
Bugünle ilgili fiyatlar, süreler, mesafeler... için buraya tıklayabilirsiniz:)