Sunday, January 28, 2007

Hindistan 15: 19 Ekim 2006-Kalküta

Bugünle ilgili fiyatlar, süreler, mesafeler, haritalar, diğer yararlı şeyler... için buraya tıklayabilirsiniz:)

Bugün Kalküta’nın yağmuru ve trafiğinden ağzımızın payını aldık:)O nasıl bir trafik sıkışıklığı öyle anlamadım:) Neyse yağmuru ve trafiği birazdan anlatırım. Önce sabah yaptıklarımızı anlatayım.

Dün gittiğimiz Maidan bölgesiyle birlikte Kalküta’nın gezilecek yerlerini neredeyse bitirmiştik. Bir kaç tapınak vardı ama zaten her yer tapınak:)Hepsine girersek olmaz yani. Görelim dediğimiz sadece Howrah Bridge kalmıştı, bugün sabah da onu gördük işte, gezilecek yerleri bitirdik:)

Ben birkaç yerde Howrah köprüsünün fotoğrafını çekmek yasak, o yüzden bir kıyıdan diğerine geçen motorlara binin, hem köprüyü daha rahat görürsünüz falan diye yazılar okumuştum. Sabah da oteldeki adamlara motorlara binmek için nereye gidelim dedik. Millenium Park dediler, biz de bindik bir taksiye gittik. Burada rickshaw yok, böyle habire sarı kocaman taksilere biniliyor. Bu arada Millenium Park da gezilecek yerler arasında geçiyordu ama küçücük bir parkmış meğer:)Onu da motora giderken gördük böylece.

Kapıdan bilet aldık, iskeleye gittik, şaşkın bakışlarımız arasında tamamen insan dolu bir motor yaklaştı, insanlar kararlı adımlarla bizi ezip geçti ve motor da hemen gitti:) Birinci motoru kaçırdık yani:)Neyse ikinci de hemen arkadan geldi. Bu sefer geçtik en öne, insanlar iner inmez hemen bindik, oturduk. Herhalde o ilk gelen motor trenden falan, bir yerden inenleri taşıyordu, çünkü bizim bindiğimiz o kadar dolu gelmedi. Giderken de boştu neyse ki, oturabildik.

Motor kalktı, 20 dakika süren bir yolculuk sonunda bizi karşı kıyıya, Kalküta’ya gelirken indiğimiz Howrah Tren İstasyonu'nun önüne bıraktı. Biz de bu arada ünlü Howrah köprüsünün fotoğraflarını çektik. O uzaklıktan biraz küçük kaldı ama olsun artık:) Sonra bir ara ben kamerayı aldım, etrafı, köprüyü, motoru falan çekmeye başladım. Tabii hemen dibimden kameranın ekranına bakan adamla birlikte:)Burada kameraya çok garip bakıyorlar gerçekten:)Sanki ilk defa görüyorlarmış gibi. Neden anlayamadık. Çünkü burası aynı zamanda uluslararası şirketlerin, bilgisayar firmalarının ofisler açtığı, yerleştiği bir yer. Etrafta fazla elektronik eşya yok gerçi ama mesela bugün gazetede okuduk, kocaman bir elektronik marketi açılmış, her şey varmış falan. İnsanlar alıyor demek ki. Herhalde insanların gelirleri arasındaki farkla ilgili bir durum bu. Gelmeden önce biraz okumuştuk. Burada bir grup insan, bir şekilde yabancı bir şirkete girip, orada ilerleyerek, zenginleşiyormuş. Şirketler üst düzey çalışanları kendilerini bırakmasın diye onlara çok fazla maaş veriyormuş. Bu yine de onların kendi ülkelerinde verecekleri maaştan az oluyormuş ama buraya göre çok fazlaymış. Bu sistem burada o kadar önemli bir hal almış ki mesela mcdonalds’ta “kariyerinize burada bomba gibi bir başlangıç yapın” gibi ilanlar var:)Sonuçta hamburgerci işte diye düşünüyor insan. Ama uluslararası bir şirket, İngilizce iyice geliştirilebilecek, başarılı olunursa müdür falan olunabilir. Sonra diğer şirketlere geçiş kolaylaşacak. Gerçekten bomba gibi bir başlangıç olabilir yani. İşte toplumun bir bölümü, özellikle bilgisayar mühendisleri ve programcılar şartlarını gittikçe iyileştirirken geri kalanlar hayatlarına olduğu gibi devam ettiği için de insanlar çok farklı hayatlar yaşamaya başlamış. İngilizce konuşmak da bu farklılığın ortaya konmasının en önemli yollarından biri bu arada. Bir anda kendilerine bir hava verip, kaşlarını kaldırıp İngilizce konuşmaya başlıyorlar:) Çok garip geliyor insana. Karşısındaki de Hintli kendi de. Ama içinde bulunduğu ortama göre, mesela pahalı şeyler satılan bir alışveriş merkezinde, ya da uçağa binerken, ya da karşısındakine konumunu göstermek istediği herhangi bir anda İngilizce konuşmaya başlıyor:)Ben de kameradan girdim, bıdı bıdı İngilizce’ye gelmişim. Böyleyken böyle işte. Burada ayda 10 milyonla geçinen de var 100 milyarla geçinen de.

İşte adam kameranın ekranına baka baka Howrah İstasyonu tarafına geçtik. Çıktık etrafa bakındık, ama gezilecek bir yer gibi gelmedi. Döndük yine iskeleye. Bu sefer de başka bir yere giden bir motora bindik:) Yolda yağmur başladı yavaş yavaş. Zaten saati gelmişti. Burada galiba her gün 12-14 arası yağmur yağıyor:)En azından üç gündür böyle. Hava günlük güneşlikken bir anda kapatıyor, 1, 1.5 saat çok şiddetli yağmur yağıyor, sel bastıktan sonra da hava yine açıyor:) Herkes de alışmış.

Motordan indikten sonra bir taksiye binip BBD Bagh'a gittik. BBD Bagh anladığımız kadarıyla resmi binaların falan olduğu bir kısımmış. Tam emin de değilim aslında çünkü Kalküta’yı gelmeden önce çalışmamıştım:) Ama babam motorda giderken bir adamla konuşmuş, o da gidin deyince biz de taksiye binip BBD Bagh’a gittik. Yolda yağmur iyice hızlandı. Herkes otobüs duraklarının falan altına toplandı, beklemeye başladı. Taksiciye kafe, restoran falan dedik, yağmur geçene kadar oturup bekleyelim diye ama adam tamam deyip bizi de bir otobüs durağında bıraktı:)Burada adet böyle herhalde:)Zaten 3 gündür dolanıyoruz ortada, daha bizim Park Street’tekiler dışında da bir kafe görmedik.

45 dakika kadar durağın altında bekledikten sonra baktık yağmurda bir açılma yok, zar zor bir taksi daha bulduk, otelin oraya gitmeye çalıştık. Ama ne mümkün:)Trafiği unutmuşuz. 20 dakika da taksinin içinde egzoz dumanları arasında oturduktan sonra indik, yürüyerek durağa döndük:) O sırada neyse yağmur biter gibi oldu da çıktık ortaya. Yoksa daha bir 40 dakika beklerdik durakta. İnsan hiçbir yere gidemiyor. Oturacak yer de yok. Öyle ayakta dikiliyorsun, işte yağmur ne zaman geçerse:)

Ama yağmur geçince de istediğin yere gitmek yok:)Yağmur bitince çıktık, bir yoldan yürüyerek dolaşmaya başladık ve 20 adım sonra kaldırımda, su birikintileri, arabalar ve insanlar arasında sıkışıp kaldık:) Buradan yetkililere sesleniyorum, lütfen Kalküta’ya kat çıkın:P Başka çözüm yok herhalde. Yollarda arabalar su birikintilerine batmadan gitmeye çalışıyor, daha doğrusu duruyor. Kaldırımlar gidecekleri yere yürümeye karar vermiş insanlardan yürünmez hale gelmiş. E tabii bu insanların bir kısmı da yollara dökülmüş, nasılsa trafik işlemiyor, bari şuradan gideyim diye. Bu hengamede bazıları da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor. Biri kaldırımda o kalabalığın orta yerinde durup tatlıcıdan tatlı alıyor, durup onu yiyor, öbürü yatmış, suların ortasında uyuyor, su neredeyse alıp götürecek haberi yok, öbürü yıkanıyor! Evet yıkanan da vardı:) Yağmur suları bütün caddeleri doldurunca bazı insanlar da sabunları, havlularıyla yol kenarına çıkıp bir güzel yıkanmaya başladı:) Gerçekten çok ilginçti. Bir anda gerçek mi değil mi belli olmayan garip bir dünyanın içinde kaldık. Uzun süre de çıkamadık. Çünkü beş dakika uzaklıktaki metro istasyonuna bu şartlar altında ancak 20 dakikada ulaşabildik:) Neyse ama böyle de bir şey görmüş olduk.

Ondan sonra da bindik metroya otelin oraya, Park Street’e gittik, biraz dükkanlarda dolandık, kitapçıdan kitap aldık ve şimdi de oteldeyiz. Bu arada bugünkü yağmur gerçekten şiddetliymiş meğer:) Haberlerde gösteriyorlar. O bizim durduğumuz otobüs durağının hemen yanındaki bir devlet binasını su basmış. Az daha televizyona çıkacakmışız yani:)

Neyse:)Kafamıza yağmuru da yedikten sonra Kalküta’yı da bitirmiş olduk böylece:) Yarın Mumbai’ye gidiyoruz. İyi uykular:)

Bugünle ilgili fiyatlar, süreler, mesafeler, haritalar, diğer yararlı şeyler... için buraya tıklayabilirsiniz:)