Saturday, January 13, 2007

Hindistan 9: 13 Ekim 2006-Agra

Bugün Agra’daki son günümüzdü. Agra’nın biraz dışındaki Fatehpur Sikri’yi de gördük ve Agra’da gezilecek yerleri böylece bitirmiş olduk:) Galiba her şehir için tam gereken zamanı ayırmışız evde plan yaparken, çünkü şimdiye kadar planladığımız her şeyi yapabildik. Zaten hepsi küçük şehirler olduğu için iki üç gün, gezilecek yerleri rahat rahat dolaşıp, biraz da ortada öylesine dolaşıp, oranın havasını anlamak için yeterli oluyor. Tabii sadece turist olarak:)Zaten Hindistan’da daha fazlasını da bünyemiz kaldırmaz herhalde:) Neyse:)Bugün ne yaptığımızı fazla uzatmadan anlatayım, çünkü şu anda Varanasi’ye giden trendeyiz ve tek ışık burada yandığı için trendeki bütün sivrisinekler tepeme toplanmış durumda:)

Sabah 9 gibi otelden çıkıp kapının önünden bir rickshawa bindik ve Fatehpur Sikri’ye giden otobüse binmek için Idgah Bus Station’a gittik. İstasyona gidelim deyince rickshawcu hemen uyandı tabii:)Fatehpur Sikri’ye mi, rickshawla gitmek istemez misiniz falan diye sormaya başladı. Yolda bir de arkadaşını bindirdi yanına, bu ikisi biz inene kadar konuştu durdu taksi daha rahat, onu istemezsen minibüs var, pahalıysa rickshaw olsun, bıdı bıdı bıdı.. Halbuki ben gelmeden önce rickshawların Fatehpur Sirki yoluna çıkmasına izin verilmiyor diye okumuştum ve yolda giderken de hiç rickshaw görmedik. Yani muhtemelen adamlar yine bizi kandırmaya çalışıyordu:) Rickshawa tamam desek ağğğ hayallah ricshawcu bir yere kadar gitmiş, taksi verelim falan diyeceklerdi:) Neyse, biz zaten otobüsle gitmek istiyorduk, o yüzden adamlara hayır deyip istasyonda indik, Fatehpur Sikri otobüsünü bulduk, bir güzel içine yerleştik:) Ön tarafta oturan uzun boylu adam ve bütün yol hiç susmadan konuşan kız arkadaşıyla, yan taraftaki fotoğraf makineli sevinçli İngiliz amca dışında tek turist bizdik:) Zaten herhalde turistler genellikle otobüsle falan uğraşmayıp taksiyle gidiyor Fatehpur Sikri’ye. E bir çoğu da Delhi’den günübirlik turlarla geliyor zaten. Yandaki fotoğrafı otobüs dolmadan çekmiştim. Sonra biraz doldu ama genel olarak böyle bir görüntüydü işte:)Karşıdaki adam da “şu elimde görmüş olduğunuz….” Satıcısı:)Bir şeyler anlattı Hintçe ama kimse ilgilenmeyince indi gitti.

Neyse işte. Otobüsle sallana sallana Fatehpur Sikri’ye vardık:) Fatehpur Sikri, aslında iki ismin birleşmesinden oluşuyormuş. Fatehpur yeni şehirmiş yani bu oturan adamların baktığı yer:) Sikri de eski şehir. Bizim turistçikler olarak gezeceğimiz kısım tabii eski kısımdı:)Otobüsün durduğu yerin hemen arkasındaki tepeye kendimizi vurup, yukarıdaki eski şehre tırmandık. Sonra inerken gördük ki bir merdiven varmış oraya çıkan ama biz o zaman bilmiyorduk:) Bu arada aşağıdayken birisi yanımıza gelip rehber ister misiniz demişti. Biz de tamam demiştik. Çünkü birkaç yerde Fatehpur Sikri çok karışık, rehber tutun falan diye bir şeyler okumuştum. O yerlerde sahte rehber tutmayın da diyordu tabii de, sahte olup olmadığını nereden anlayacağımızı söylememişlerdi:) Baktık adamın boynunda resimli falan bir kimliği var, üstünde rehber yazıyor, Rs50’ye anlaştık. Adam da bizi Jama Masjid’de gezdirip, tamam gezdiniz diye çıkardı. Sonra fark ettik ki bir kısım daha varmış gezilecek:)Adam herhalde korsan rehberdi, o yüzden bizi asıl biletle girilen kısma sokmadan camide dolandırıp çıkardı:) Biz de dolaşırken hep konuştuk durduk, nesi karışık buranın, niye rehber tutacakmışız ki falan diye:)

Bu arada rehber o kadar konuşkandı ki şöyle bir rahat rahat etrafa baktırmadı:)Sürekli bir şeyler anlatıyor, dinlemeyip başka bir şeyle ilgilenirsen illa dinletmek için insana yaklaşıyor, bir rahat vermiyor yani:)Bir sürü de hikaye anlattı. Ama sanki anlattıkları doğru değildi gibi geldi bize. Mesela Jama Masjid’in pencerelerine oyulmuş şekillerde hem haç, hem hilal, hem de lotus çiçeği varmış, böylece üç din birleşiyormuş falan. Bilmiyoruz belki de doğrudur ama sanki uyduruyor gibi geldi bize:) Yine de dinledik tabii napalım, adam asabi:) Dinlemezsen gözünü dikip bakıyor ters ters:) Acaba bu burada genel bir davranış mı ki. Jaipur’daki ricksahwcu da bir şey anlatırken yüzüne bakmayınca gözünü dikiyordu insana. Hayır anlamıyorlar ki biz oraya etrafı görmeye gelmişiz:)İlla o konuşurken gözünün içine bakılacak, can kulağıyla dinlenecek, mümkünse not alınacak:)

Fatehpur Sikri’yi gezdiğimizi sanarak, sadece onun içindeki bir kısım olan Jama Masjid’i dolaşmamız bitip, asabi rehberimizin zorla mermer olduğunu söyleyerek sattığı kumtaşından mumluğu da aldıktan sonra, tekrar aşağı inip otobüse bindik:) Dönüş yolu biraz sıcak oldu gerçi ama yine de rahattı. Halbuki pişmeyelim diye şöföre sorduk oturmadan önce, hangi taraf güneş oluyor falan diye. Adam da sağa oturun dedi, oturduk. Güneş de bütün yol sağdaydı:)Yani bilmiyorum dese çatlar sanki:) İlla cevap verecek:)

Neyse:) Fatehpur Sikri’nin bir kısmını da görmüş olduk böylece:) Agra’ya dönünce yemek yedik, otele gittik, toplandık, tren istasyonuna gittik, şimdi de trende, Varanasi yolundayız:)

Varanasi aslında Hindistan’a gelen çoğu insanın gittiği bir yer, ama herhalde genelde Delhi’den falan gidiyor insanlar. Ya da belki uçakla gidiyorlardır. Çünkü istasyonda tren bekleyen yabancı, bir biz vardık bir de üç Amerikalı. Diğerleri bohçalarının üzerinde oturmuş bekleyen Hintli kadınlar ve çocuklarıydı. Zaten istasyon çok karanlıktı ve yiyecek içecek satılan bir yer de yoktu. Pek kullanılmayan bir istasyon herhalde. Idgah İstasyonu. Neyse nasıl olsa tren şimdi gelir falan derken, bir de rötar yaptı tren, bir saat ayakta bekledik şimdi gelecek, şu gelen o mu ki acaba falan diye:) Aslında fazla rötar yapmadı da işte oturacak düzgün bir yer olmadığı için, ayakta dur dur sıkıldık biraz. Neyse sonunda geldi tren, koşuşarak hangi kapıdan bineceğimizi bulduk ve bindik. Oturarak giderken çok önemli değil de tabii yataklı trende doğru yere binmek önemli. Yanlış yere binip sabaha kadar ayakta kalmak da var:) Bir de meğer aradaki kapıları da kapıyorlarmış, tren hareket edince. Yanlış yere binse kalacak insan yani:)

Bindik trene işte, şimdi de Varanasi’ye doğru yola çıktık. Birazdan ben de uyurum artık, çünkü burada herkes trene biner binmez yatağını yapıp uyudu:)Biz de halbuki yanımıza kek, cips falan almıştık. Trene binince yeriz, biraz zaman geçiririz falan diye:) Meğer geçirecek zaman falan yokmuş. Trene biner binmez uyuyormuşsun zaman da kendi kendine geçiyormuş:)

Böyleyken böyle:)Bugün biraz kısa keseyim çünkü tepemde vızıldayan sivrisinekler üstüme üstüme dalışa geçtiler. İyi ki deli gibi hangi sivrisinek kaçırıcıyı bulduysak almışız. Yoksa şimdi uyuyamazdık korkudan herhalde. Hangi sivrisinek Chikungunya yapıyor, hangisi bildiğimiz sinek anlamıyor ki insan. Bacakları enine çizgiliymiş. Nasıl bakacaksak:)Herhalde “kardeş şu bacağını bi uzatıversene, sokmadan önce sana zahmet” falan diye bacak kontrolü yapmamızı bekliyorlar:) Neyse ki yanımızda bin bir çeşit sivrisinek kaçırıcı var yani. Bileklikler bileğimizde zaten. Spreyle kreme de bir güzel bulandık:)Bir de bir tarafı yapışkanlı okaliptüslü bantlar var yanımızda. Onları da adamların treninin sağına soluna yapıştırdık, huzura kavuştuk:) Şimdi tshirtü de kafama çeker uyurum artık rahat rahat:)

İyi uykular:)

Bugünle ilgili fiyatlar, süreler, mesafeler, haritalar, diğer yararlı şeyler... için buraya tıklayabilirsiniz:)