Saturday, January 6, 2007

Hindistan 5: 9 Ekim 2006-Jaipur

Rajastan'ın başkenti Jaipur’dayız:)

Tren yolculuğu çok güzeldi. Sabahın köründe kalkıp taksiyle beş dakikalık mesafedeki tren istasyonuna gittik:) Trenimizi bulduk, yerleştik ve saat altıyı biraz geçe yola çıktık. Önce İngilizce bir anonsla yolculuğun ne kadar sürdüğünü, nerelerde durulduğunu falan anlattılar, sonra yol boyunca yapılacak ikramları saydılar, sonra da hızla bu saydıklarını getirmeye başladılar:) Çünkü dört saatlik tren yolculuğu için o kadar çok şey hazırlamışlar ki hemen başlayınca ancak bitirebiliyorlar herhalde:)Önce sularımız geldi kapalı şişede. Sonra gazete, kahvaltı, çay, meyve suyu, bir yemek daha ve bir çay daha:) Hepsi de bilete dahil. Bu Shatabdi trenleri turistik trenlermiş. Gelmeden önce forumlarda falan öyle okumuştum. Herhalde o yüzden böyleydi. Eğer bütün trenler böyleyse insan trenlerde yatar kalkar daha iyi zaten:)Hem rahat, hem habire bir şeyler getiriyorlar, hem bir yandan dolaşıyor insan:)



Verdikleri bütün yemekleri yedikten sonra, yani Jaipur’da:) trenden indik. Bu arada babam yolda, yanında oturan aileyle konuşmaya başlamıştı. Jaipur’a yaklaşırken sizin gideceğiniz bir otel varsa biz de gelebilir miyiz diye sorup, trenden inince de peşlerine takıldık:) Bu aile bir akrabalarının düğününe katılmak için şimdi adını unuttuğum bir yere gitmiş:) Düğünden sonra da hazır işten izin almışken iki günlüğüne de Jaipur’a gidelim deyip yola çıkmışlar. Yanlarında küçük çocukları da olduğu için düşündük ki ellerinde iyi bir otelin adresi vardır, bildikleri yere giderler.. Meğer onlar bizden betermiş:) Ellerinde bir adres vardı gerçi, ama istasyonun kapısından çıkar çıkmaz üstümüze doğru koşan adamlar çok güzel oteller var falan demeye başlayınca, hemen o kağıttaki otelden vazgeçip adamları dinlemeye başladılar. Asıl turist bizdik ama onlar bizden turistti yani:) Rickshawcular da baktı biz her şeye no diyoruz, bu aile dinliyor, bizi bırakıp onların etrafında dönmeye başladılar hemen tabii:) Neyse bir süre kendi aralarında kavga edip itişip kakıştıktan sonra bir rickshawcu bizim aileyi kaptı, bindirdi bir arabaya. Biz de arkadaki arabaya bindik, çıktık yola.

İlk götürdükleri otel çok pahalıydı ve karanlık görünüyordu. Onu istemedik, bunlar da aldı bizi Hotel Madhuban’a getirdi. Şimdi de oradayız işte:) Bu otel iyi çıktı. Yoksa rickshawculardan boşuna mı kaçıyoruz nedir:) Komisyon aldılar falan ama otel de güzel yani:) Havuzu bile var:) Hatta galiba akşamları da eğlenceler falan düzenliyorlar. Otele döndüğümüzde bahçeden müzik sesleri geliyordu. Zaten otelin adının yanında “heritage stay” yazıyor ve bütün oteli de eski Rajastan evleri gibi yapmışlar. Tesadüfen iyi bir otele geldik yani. Bana kalsa elimdeki listeye göre önce şehir merkezindeki otellere gidecektik, dolaşmak kolay olsun falan diye. Ama iyi ki öyle yapmamışız çünkü gördüğümüz kadarıyla şehir merkezi biraz, hımm, hareketli:)

Şehir merkezi denen, daha doğrusu benim şehir merkezi dediğim yer eski şehir, yani Chandpole Bazaar ve çevresi. Burası bir sürü kapısı olan, Hawa Mahal’in, City Palace’ın, pazarların, yani bütün gezilecek yerlerin içinde olduğu eski şehir kısmı. Ve gerçekten eski:) Bir ara rickshawla içinden geçerken sıcak da biraz kafamı sersemletmiş herhalde, sanki eski zamanları anlatan filmlerden birinin içindeymişim gibi geldi. Eski eski binalar, kapılar, renkli şeyler satan bir sürü dükkan, renkli elbiseli kadınlar, sarıklı beyaz elbiseli adamlar, toz toprak içinde delik deşik yollar… Zaten sabahın köründe kalkmışız yorgunuz, sıcak da bastırınca girdim ben hemen filmin içine:) Ama Jaipur güzel bir yer. Yani Delhi de Hindistan’dı da burası daha bir Hindistan gibi geldi sanki. Biraz da bir sürü insanın İstanbul’u peçeli kadınlar ve sarıklı adamlarla sarılı sanması gibi bir durum bu tabii:) Her zaman fotoğraflarını gördüğümüz, hakkında yazılanları okuduğumuz Hindistan’a, Jaipur biraz daha çok benziyor, o yüzden de burası Delhi’den daha Hindistan:) En Hindistan yeri de işte bu Chandpole Bazaar ve çevresi.

Otele yerleşir yerleşmez bindik bir rickshawa hemen Chandpole Bazaar’a geldik. Zaten gezilecek yerlerin neredeyse tamamı da burada olduğu için gezmeye buradan başlamayı planlamıştık. Chandpole Bazaar’ın düşündüğümüzde daha Hindistan çıkması sonucunda:) bütün planladığımız yerlere gidemedik ama Chandpole Bazaar’ı, City Palace’ı, ve çevredeki diğer pazarları dolaşmayı başardık.

Chandpole Bazaar çok hareketli, gürültülü, ilginç bir yer. Upuzun yol baştan aşağı küçük küçük dükkan dolu. Hatta dükkanlar da yetmemiş tabii, yol kenarlarına taşmışlar. Her yer pazar, ne ararsanız satılıyor. Yol kenarındaki tezgahlarda renkli makarnalar bile gördük bugün ama almayı unuttuk, belki yarın alırız artık. Bu arada dolaşırken bir de cenazeye rastladık, düğün mü cenaze mi belli değildi:) Bir anda bir grup insan omuzlarında renkli bir tabut, müzik çalarak eski şehrin kapısından içeri girdi, davul çala çala yürüyüp gittiler. Daha sonra gördük ki yolun biraz ilerisinde de bu cenaze malzemelerini satan dükkanlar varmış. Omuzlarında taşıdıkları renkli tabut, kullanılan kumaşlar falan hepsi bu dükkanlarda satılıyormuş. Chandpole Bazaar’da her şey var yani.

Jaipur’un Maharaja’sının ve ailesinin hala yaşadığı saray da bu yol üzerinde. Yani City Palace. Kartondan kesilmiş gibi görünen City Palace’ın en önemli özelliği avlusunda iki kocaman gümüş çaydanlığın duruyor olması. Tabii başlarında, illa her fotoğrafa girmeyi kafalarına koymuş Rajastan kıyafetli görevlilerle birlikte. Bu görevliler bizi çıldırttı:) Tam insan bir şey ayarlıyor, kaldırıyor makineyi çekecek, biri hemen kadrajın içinde bitiveriyor. Bekliyoruz gidiyor, yine ayarlıyoruz, koştura koştura geliyor yine:) Neyse ki biz orada çırpınırken bir Japon turist grubu geldi de rahat ettik, yoksa işimiz zordu:)

City Palace’tan sonra aslında hemen yakındaki Hawa Mahal’e gidecektik ama kapanma saati yaklaşınca oraya yarın gitmeye karar verdik. Bindik bir rickshawa çevredeki diğer gezilecek pazarların içinden şööööyle bir geçtik(İşte filmin içine de bu sırada girdim ben:)) Elimizdeki kitaba göre bu pazarlarda mücevher, sari gibi şeyler satılıyormuş. Biz de onlarla pek ilgilenmediğimiz için yürümeyelim de içlerinden hızla bir geçelim, bir şey görürsek iner bakarız dedik adama. Adam ok ok dedi, pazarlarda dönmeye başladı. Bir yandan da habire burada satılanlar çok turistik, buradan bir şey almayın, kötü bunlar falan diye konuşup duruyor. Tabii derdi başka:)Bizi her şeyin en güzelinin satıldığı dükkanlara götürecek. Ama Water Palace gezisiyle kandırdıktan sonra:) Rickshawcu tam da beklediğimiz gibi pazarların içinden geçip bindiğimiz yere döndüğümüzde teklifini yaptı:) “Bu saatte yapacak bir şey bulamazsınız zaten, ben sizi Water Palace’a götüreyim, oradan sonra da çalışan filleri gösteririm. Hağğğ bir de burada satılan o uyduruk şeylerin çok güzellerinin yapıldığı yerler var. Onlara da götürürüm:) Artık yorgunduk, sokaklarda koşup duracağımıza rickshawda oturup biraz dinlenelim, hem de Water Palace’ı görmüş oluruz diye tamam dedik ama adamın bizi o emporium senin bu filci benim dolaştıracağı daha bu ilk cümlelerden belliydi. Hatta daha pazarları dolaşırken her şeyi kötülemesinden belliydi:)

Bu kadar planlı programlı çalışan adamlara ne kadar komisyon veriyorlar çok merak ediyoruz yani. Adam arabasına bindiğimiz andan itibaren bıdı bıdı bıdı konuştu durdu bizi dükkan gezmeye götürecek diye. Bir de taktı bana. Önce sadece ben İngilizce biliyorum sandı, propaganda çalışmasını bana yapıp yapıp annenlere de çevir diyordu:) Neyse sonra onların da konuştuğunu anladı da beni biraz rahat bıraktı. Bir de illa insanın gözünün içine bakıyor. İkna edecek ya, göz teması kurmaya çalışıyor tabii de araba kullanırken de olmaz ki:) Zaten bir gözünde sorun vardı, giderken de habire başını arkaya çevirdi ki hiç kurtuluşumuz olmasın:) Ama işte bu Hintliler böyle, hiçbir kurala uymasalar da başlarına bir şey gelmiyor:) Sayesinde kurtulduk:) Yoksa yani herhangi bir şöför o şekilde, o haldeki bir trafikte araba kullansın, iki dakika bile gidemez herhalde. Ama Hintliler o halde vızır vızır oradan oraya gidip geliyor.

Neyse işte. Önce Water Palace’a, oradan da adamın bizi sürüklediği fil bakıcısına ve hediyelik eşya atölyelerine gittik. Water Palace güzel bir yerdi. Suların içinde bir saray. Etrafı bataklığa dönmüş tabii ama yine de akşamüstü gökyüzü de renklenince çok güzel görünüyordu. Ama o kadar sivrisinek vardı ki beş dakika bile zor durduk:) Zaten saraya ancak uzaktan bakılıyor, o yüzden de beş dakika yeterli aslında.

Water Palace gezmesi bitince adam gözleri parlayarak bizi arabaya götürdü ve dükkanları dolaştırmaya başladı. Hadi fil bakıcısına bir Rs20 verdik ama dükkanlardan ne alalım. Bir sürü kumaş, halı, taş falan. Babam, ben eskiden rehberlik yapmıştım biliyorum bu atölye dolaştırma işini dedi olmadı, burada yapılan her şey bizim ülkemizde de var dedik olmadı. Dolaştık durduk yarım saat. Ama baktı hiç bir şey almıyoruz, sonunda vazgeçti neyse ki:) Bir atölye çok komikti ama:) Biz bir anda kapıdan girmişiz herhalde, orada çalışıyor gibi görünmesi gerekenler hazırlıksız yakalandı. İçerideki herkes hemen çalışıyormuş gibi yapmaya başladı ama annem o sırada birini görmüş. Kadın aceleden iğneyi ters tutmuş, öyle ters ters işliyor gibi yapmaya başlamış:)

Bu komik atölyeden sonra bir tanesine daha girdik, bir dahakine de girmedik artık. Bir şey de almadık tabii, adam da bize kızdı:)Bütün yol hiç susmayan adam dönüş yolunda hiç konuşmadı, en işlek yer diye de bizi o dediği yerin 1 km uzağında bıraktı gitti:) Adam çok uğraştığı için küçük güzel bir şey bulsak alacaktık aslında ama gerçekten de saçma saçma şeyler satmaya çalışıyorlardı yani, almadık napalım.

Rickshawdan inip, adamın üzerinde yemek yenebilecek yerler olduğunu söylediği MI Road’da yürümeye başladık. Jaipur'un yeni kısmı MI Road’da yemek yenecek yerler olduğu, elimizdeki kitaplarda da yazıyordu tamam da, bu kısmında değil. En az bir kilometre sonra:) Neyse araba tamircilerinin, karanlıkların içinden yürüye yürüye gittik bir mcdonalds bulduk yemek yedik ve yürümeye devam ettik. MI Road Jaipur'un yeni kısmının önemli bir alışveriş caddesi. Daha doğrusu kitapta öyle yazıyordu, ama biz o karanlıkta pek anlayamadık:)Yarın yine gideriz de yazarım nasıl olduğunu.

Yemekten sonra MI Road üzerinde biraz daha yürüyüp, müziği takip ederek Tourist Hotel diye bir yere gittik. Adından da anlaşıldığı gibi burası turist oteli:) Diwali festivali de yaklaştığı için danslı, şarkılı, yemekli gösteriler düzenliyorlarmış kaç gündür. Yorgunluktan fazla kalamadık ama programlarını aldık. Gösteriler yarın da varmış, yine gidip bakarız artık, şimdi çok yorgunuz. Ama Jaipur güzelmiş:)


Bugünle ilgili fiyatlar, süreler, mesafeler... için buraya tıklayabilirsiniz:)