Bu sabah erkenden kalkıp, Amber Fort’a gittik. Kaldığımız otelde hep turistler olduğu için kapısında sürekli rickshawlar bekliyor. Bu arada ilk defa bu kadar turistik bir otelde kalıyoruz, çok heyecanlıyız:) Neyse. Otelin önünde duran rickshawcuyla Amber Fort’a gidiş geliş ve orada bekleme için Rs300’e anlaşıp yola çıktık. Bu şimdiye kadar karşılaştığımız en iyi rickshawcuydu. Bizi hiçbir yer sürüklemeye çalışmadı. Bir ara ben hastayım falan dedi ama belki onu da laf olsun diye söylemiştir. Hem geçerken etraftaki şeyleri falan da biraz anlattı. İlk defa birisi bizi kandırmaya çalışmadı yani:)
Amber Fort, Jaipur’un biraz dışında, tepe üstünde bir saray. Tepenin altına kadar rickshawla geliniyor, sonra da yürüyerek, ciple ya da fil üstünde yukarı çıkılıyor.
Biz
annemle daha İstanbul’dayken karar vermiştik file bineriz diye. Verdik Rs 550’yi bindik:) Tabii Hindistan ortalamalarına göre çok pahalı bir şey aslında bu ama bir daha da fili nereden bulup da üstüne binebiliriz ki:) Böyle düşünüp çıktık filin tepesine oturduk. Etrafımızda biz şaşkın turistleri yolmak için toplanmış satıcılar, yukarı kadar tıngır mıngır sallanarak çıktık. Ama indiğimizde bir anda düşündük ki file dokunmamışız bile:( Burada her şey böyle oluyor işte. O kadar hareketli, gürültülü, itiş kakış halinde ki insan şöyle bir sakin sakin bir şeyin zevkini alamıyor. Bir yandan bağırarak koşan satıcılarla, bir yandan filin sahibiyle uğraşırken filin üstünde olduğumuzu bile unutmuşuz neredeyse. Halbuki bıraksalar da insan değişik bir şey yaptığını intikal edebilse, zaten inince kendi kendine bile verir zorla koparmaya çalıştıkları parayı. Böyle ne onlar para koparabiliyor, ne biz bir şey anlıyoruz. File bindik mi bindik de, ancak inip hayvancığın yüzüne bakınca anlayabildik fille çıktığımızı. O sırada da adam hala para para diye peşimizden bağırıyordu:)